“İktidar, her
rejimde var. Rejimi demokratik yapan muhalefettir.”
Bu sözler,
ülkemizin yaşayan siyasi efsanesi Demirel’e aittir.
Muhalefetin ne
kadar önemli bir görev olduğunu “şanlı muhalefet” sözcüğü ile O anlatmıştı.
1977 seçim
yenilgisinden sonra basının önüne çıktığında ilk sözü: “Millet bize muhalefet
görevini verdi” demek oldu.
Sonra parti
grubuna geldi, uzun bir konuşmanın sonunda muhalefet yapmanın da bir görev
olduğunu hatırlattıktan sonra “şanlı bir muhalefet yapacağız. Sesi Hint’ten,
Yemen’den duyulacak!” dedi.
Nitekim, öyle
oldu.
Müthiş bir muhalefet
yaptı.
Ecevit
iktidarını, dut ağacını sallar gibi salladı.
O günün
olağanüstü şartları da buna yardımcı oluyordu. Petrol yok, yağ yok, sigara yok,
ampul yok! Üstelik terör var, kan akmaya devam ediyor.
1979’un zor
günlerini yaşayan halka “bunlar üç koyunu bile güdemezler, merak etmeyin biz
yeniden iktidar olur, bu sıkıntıları yüz günde aşarız!” diyerek moral verdi.
1979’da Trakya’da
5 milletvekilliği için ara seçim yapılıyordu. “Bej, bej, bej..” tezahüratları
eşliğinde beş milletvekilliğinin beşini de aldı.
Ecevit, onurlu
bir siyasetçiydi. Mecliste çoğunluğu kaybetmemişti ama, ara seçim sonuçlarını
itibar kaybı saydı ve hemen istifa etti.
İktidar el
değiştirmişti.
(Bu arada o
günün diğer muhalefet liderleri Erbakan ve Türkeş’in haklarını yemeyelim. Onlar
da etkili muhalefet yapan liderlerdi. AKP, Erbakan’ın muhalefeti sayesinde bu
gün iktidar!)
Demirel, azınlık
hükümeti kurdu, yüz gün içinde bütün “yok”ları “var” a
çevirdi.
Ancak, terör
bütün hızıyla devam ediyordu. Cumhurbaşkanı seçilemiyordu.
12 Eylül günü
Ordu yönetime el koydu; iktidar da, muhalefet de bitti.
O günün
iktidarıyla muhalefet anlaşıp, en azından Cumhurbaşkanını seçebilmiş olsaydı
belki 12 Eylül olmayacaktı. Belki terörle başa çıkacak tedbirler de
alınabilirdi. Olmadı.
Çekişmenin
sonu, çekişenlerin tasfiyesiyle son buldu.
Gelelim
günümüze:
Ülkede bir
iktidar var. Milletten yüzde 50’ye yakın oy almış. Meşru bir iktidar.
Kimilerine göre çok başarılı, kimilerine göre başarısız. Hatta, ülkeyi uçurumun
kenarına sürüklüyor. Halkın yüzde 49’u bu iktidarı başarılı bulurken, yüzde 51’i
karşısında. Ama, dağınık bir yapı.
Anlayacağınız,
blok bir muhalefet yok. Dolayısıyla, iktidar alternatifi olabilecek bir
muhalefet de henüz ufukta gözükmüyor.
Bunun sebebi,
muhalefet patilerinin liderlerinin yetersizliğidir.
Halkın
sorunlarını, ülkenin gidişatını etkili bir dille ifade edemiyorlar. Yetmemiş
gibi, kendi iç çekişmelerinden kurtulup, buna vakit de ayıramıyorlar.
CHP kendi
ideolojisini bırakmış; “Kürtlerden ve dindarlardan nasıl oy alabilirim”in
hesaplarını yapıyor. Bu yüzden de çelişkiler içinde gidip geliyor.
Kılıçdaroğlu
düzgün bir insan ama, liderliğini yeterli bulmayanlar var.
“CHP bu gidişle
önümüzdeki seçimlerde yine nal toplar” düşüncesi başta bir kısım CHP’liler
olmak üzere siyasetten anlayan pek çok kişinin ortak kanaati.
MHP deseniz
başka bir alem. Bahçeli bu partinin başında kaldığı sürece ondan da hayır yok!
Ülkede kan
gövdeyi götürüyor, güneydoğuda birileri özerklik ilan etmiş, ülke bölünme
noktasına gelmiş; her gün yeni bir şehit haberiyle sarsılıyoruz; dış güçlerin
itelemesi veya pohpohlamasıyla Suriye’yle savaşın eşiğine gelmişiz; bu beylerin
uğraştıkları şeylere bakın.
CHP, üst
yönetimini değiştiriyor, MHP lideri Bahçeli ise yanına çağırdığı parti
teşkilatlarını paylıyor.
“Benimle değilseniz buyurun dışarı!”
tehditleriyle önündeki kongreyi de almanın ebcet hesabını yapıyor.
Yumurtladığı
son cevher ise şu: “52 milletvekilinin tamamı da gitse ben buradayım!”
Merkez sağın
köklü partisi DP’nin ise esamisi okunmuyor. Zeybek, atın etini yemiş, üstüne
kımız içmeye devam ediyor. Binde 6’lık bir partinin genel başkanı olarak
kalmayı nasıl içine sindirebiliyor, anlamak güç!
Son söz: Böyle
bir muhalefetle AKP değil 2023’ü, 2053’ü de göğüsler.
Tabii, o zamana
kadar devlet diye bir kurum kalmışsa…
Neredesin, ey
şanlı muhalefet!
NOT: Hiçbir parti
ile organik bağım yok. Ben halâ Adalet Partiliyim. Merak edenlere duyurulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder