13 Ağustos 2011 Cumartesi

KİMSE "ENVER PAŞA"LIĞA SOYUNMASIN!



“Komşularla sıfır sorun” politikası, komşumuz Suriye bağlamında altı ay gibi kısa bir zaman içerisinde “sıfır muhabbet”e dönüştü. Bakalım, ilerleyen zamanlarda diğer komşularımızla durumumuz ne olacak?!
Beşar Esad’la Tayyip Erdoğıan’ın kardeş kucaklaşması,
İki ülke arasında vizelerin kaldırılması,
Ortak Bakanlar kurulu toplantıları…
Evet, hepsi 6 ay içerisinde yerle bir oldu!
Peki, ne oldu da sıfır sorundan sıfır muhabbete ulaştık?
Bu sorunun cevabı fazla karmaşık değil. Çünkü her şey kendini belli ederek gelişiyor bu dünyada.
Libya’yı hatırlayalım. “NATO’nun Libya’da ne işi var?” diye soran ses bu gün suskunluk içerisinde Libya’nın NATO uçaklarıyla bombalanmasını seyrediyorsa, Suriye için “taşeron”luğa soyunması aynı mantıkla irdelenmeli.
Esad’la kardeş kucaklaşması altı ayını bile doldurmadan nasıl oldu da güreşçi peşrevine dönüştü?
Her şey, küresel gücün çıkarları etrafında gelişiyor da ondan! Bakınız; bir yazımızda yine bahsetmiştik: ” Küresel güç yerin üstüyle değil, altıyla ilgili” diye. Evet, Suriye’nin altında bir zenginlik yok. Ama ileride İsrail’e, dolayısıyla ABD’ye gidecek bir zenginliğin önünü kesiyor.  
Denizde, Suriye-İsrail arasındaki bölgede, Hayfa’ya 35 kilometre mesafede bulunan çok zengin doğal gaz yatakları var. Bu yataklardan her biri 45 milyar dolarlık rezerve sahip. Hayfa limanının ileride dünyanın enerji merkezi haline getirilmesi gibi büyük bir projeden söz ediliyor. Kuzey Irak petrollerini de Hayfa limanına akıtıp, İsrail’i petrol ve doğal gazda dünyadaki en etkili güç konumuna getirecekler.. İsrail’in bu konuda çok ciddi yatırımları var. Projedeki tek engel Esad yönetimi. Suriye’nin başına ABD ve İsrail yanlısı bir yönetimi getirmek istiyorlar. İşte bunun için düğmeye bastılar!
Esad’ın da Kaddifi’nin de kendi halklarına yaptıklarını onaylamak  mümkün değil. Gideceklerse de gitsinler. Kimsenin umurunda olmaz. Ancak, bu işin “demokrasi” kılıfı altında yapılmasının ikna gücü sıfırdır; bunun bilinmesi gerekir.
Dönelim, bizdeki gelişmelere:
Anamuhalefet lideri “ABD’ye taşeronluk yapıyorsunuz” deyince kızılca kıyamet koparanlar, bu böyle değilse altı ayda neyin değiştiği konusunda bizi inandıracak enstrümanları ortaya koymalıdırlar! Oysa, görünen tek enstrüman; ABD Dışişleri Bakanı Clinton’un bir süre önce ülkemize yaptığı seyahat sonrasında gelişen tutum değişikliğidir.
Açıkça şu görülüyor ki, ABD, partneri İsrail’in yüksek çıkarları nedeniyle artık Esad’ı Suriye’nin başında görmek istemiyor. Bunu da, kendisi Ortadoğu bataklığına bir daha saplanmadan yapmak istiyor.
Eee, “eşbaşkan” ne güne duruyor?  
ABD basınında son günlerde yer alan “Erdoğan yağlamaları” nı da analiz edecek olursak, Başbakanımıza gaz verip Türkiye’yi Suriye’ye saldırtmak istiyorlar.
Bizimki ise çoktan araziye uymuş Suriye’ye ültimatom çekiyor. “İki hafta içinde reformlarını ilan edersen et, etmezsen gösteririm sana!”
Dışişleri Bakanını gönderirken kendi ültimatomunu götürdüğü zannediliyordu. Sonradan ABD’li yetkililerin ağzından öğrenildi ki Davutoğlu Esad’a Clinton’un mesajını taşımış! İyi mi?
Peki, Türkiye Suriye’ye saldırır mı?
Bunu “Enver Paşa” sendromuyla açıklamak gerekir diye düşünüyorum.
 “Enver Paşa” adlı eseriyle bu konuda inceleme yapan Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa’yı 1908-1914 arası döneme bakarak şöyle tanımlıyor:
“1908’in Hürriyet Kahramanı Binbaşı Enver Bey, işte bu kısa devrede Enver Paşa, daha doğrusu imparatorluğun tek söz sahibi olan, genç, inançlı, muhteris, daha doğrusu hem kaderci hem de kaderini yaratan adam olarak sahnededir.”
Birileri Enver Paşa olmaya niyetlenmişse tarih ona gerekli dersi veriyor.
Aman ha!!! Kimse bu günlerde Enver Paşa’lığa soyunmasın!
http://ciglikgazetesi.blogspot.com

Hiç yorum yok: