Yürekler yine
dağlandı.
On beşi
Diyarbakır’da, ikisi İzmir’de 17 şehit!
Genelkurmayın
açıklamasına göre 15 fidanımızı orman yangınında kaybetmişiz!
Nasıl?!?!?!
Diye birkaç kez
sordum kendi kendime.
Teröristin
attığı el bombasıyla bir orman yangını başlıyor, yangının içinde kalan
erlerimiz yanıyor öyle mi?
Peki, o nasıl
yangın ki bombayı atan eli yakmamış? Onlar nasıl kurtulmuşlar bu yangından?
Nihayet, bir el
bombasının atış menzili hadi diyelim 50-60 metre.
60 metrenin
ötesi yanıyor, yakılıyor da berisi mi sağlam kalıyor? Bu nasıl iş?
Yandaş
programcı soruyor muhabire: “Askerlerimiz, atılan el bombasının ormanı yakması
sonucu şehit oldular değil mi?”
O da
tereddütlü. “Evet” derken “havet” gibi bir şey çıkıyor ağzından.
Genelkurmayımız
herhalde daha vazıh bir açıklama yapacaktır.
Olan olmuştur
artık.
Sözün kâr
etmeyeceği bir dönemdeyiz. Bunun emareleri çoktan belliydi de, bunu iktidarın
gözüne sokabilmek için 15 fidanın daha toprağa düşmesi ve Diyarbakır’da
özerklik ilan edilmesi gerekiyormuş!
Gül gibi
Cumhurbaşkanımızın “iyi şeyler olacak” müjdesi tersinden gerçekleşmiş oldu.
Çiçek gibi
Meclis Başkanımızın davetini reddedenler de Diyarbakır’ı mesken tutup
özerkliklerini ilan ettiler.
İki başkentli
bir ülkeden mi söz edeceğiz?
Bu hevesi
kursaklarında bırakacak gerçek irade henüz son sözünü söylemedi. Bekleyip,
görsünler!
ABD’nin
kucağında oturup, onun direktifi ve projeleriyle önce kendi ordusunu tasfiyeye
soyunup, sonra bölücülere kucak açanlara; onlarla diyaloga girip protokol imzalayanlara yazıklar olsun!
“Yazıklar
olsun” sözcüğü çok hafif durdu ama daha ötesini söylemeye dilim izin vermiyor.
Peki, şimdi ne
olacak?
Aysel Tuğluk’un
açıkladığı Demokratik Toplum Kongresi bildirisinden okuyalım:
“Uluslararası insan hakları belgelerinin
tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne
ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne
bağlı kalarak, Kürt halkı olarak Demokratik Özerkliğimizi ilan ediyoruz”
Neymiş?
Uluslar arası belgelerin tanımladığı haklar.
Yani, BM’nin ikiz antlaşmaları v.s. Bu anlaşmaları 49 yıl hiçbir hükümet
imzalamadı ama, Gül’ün başkanlığındaki AKP hükümeti imzaladı, devamındakiler de
açılım politikalarıyla buna çanak tuttular.
Hem özerklik ilan ediyor, hem de Türkiye
halklarının ulusal bütünlüğünden den vuruyor.
Ulusal bütünlüğe bağlı kalarak özerklik ilanı…
Gelin de bu densizliği anlamaya çalışın!
Bildirinin altında bir de nasıl bir Anayasa
hazırlanmasını istediklerine dair direktif var. Kime? Recep Tayyip Erdoğan
başkanlığındaki T.C. Hükümetine. Diyorlar ki:
“1921 Meclis ruhuyla hazırlanacak ve
yapılacak tartışmalarla sonuca bağlanacak Demokratik Anayasa metninde
Demokratik Özerkliğin Kürt halkının statüsü olarak tanınması için çağrı
yapıyoruz.”
Mustafa
Kemal’in Kurtuluş Savaşı’yla kapattığı kilidi şimdi bunlara açtırmaya
çalışıyorlar.
Gül gibi
Cumhurbaşkanımız, çiçek gibi meclis başkanımız, doğuştan “er” olan başbakanımız
varken o da olur… diyeceğim ama;
Olmayacak!
Yüzde elliye güvenmesinler. Ne iktidarlar gördük
ki, bir anda yer ile yeksan oldular. Hele İmralı’dakini serbest bıraksınlar,
hele şu Anayasa için kalem oynatsınlar; göreceğiz nasıl dibe vurduklarını.
Aynı günde
on beş şehit ve özerklik ilanı!
Olmuyor usta,
olmuyor!
Halkın nasıl
bir galeyan içinde olduğunu e-postama düşen mesajlardan anlıyorum. Pazar günü
ülkenin birçok yerinde miting var! Ben de İzmir’dekine katılacağım.
Halkın
galeyanı karşısında dizlerinin titrediğini görüyorum.
Kaçarı yok;
gidecekler!
Berat
kandilinizi kutluyor; bu rahmet gününde Diyarbakır’da şehit düşen 15 fidanımıza
ve İzmir’de şehit olan iki pilotumuza Cenab-ı Hak’tan engin rahmet diliyorum.
Ayet
hükmünce mekânlarının cennet olduğuna inanıyor ve ancak bundan ferahlık
duyabiliyoruz.
http://ciglikgazetesi.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder