11 Temmuz 2011 Pazartesi

BU VATAN KOLAY KAZANILMADI Kİ KOLAY BÖLÜNSÜN!


Çanakkale’den geliyorum.
Bizim dört numara onuncu sınıf öğrencisiydi, onbirinci sınıfa geçti.
Reşit olmasına 2 yıl var.
Reşit olmak önemli bir yaş sınırı. İdrak yaşı.
O, otomobil ehliyeti almanın rüyasını görüyor; bense milli ehliyet sahibi olmasının peşindeyim.
Onun içindir ki;
İdrak yaşına girmeden önce alt bellek dediğimiz şuuraltını iyi beslemek gerek.
Mustafa İrfan’ın alt belleğine milli ve manevi duyguları şimdiden yerleştirmeye çalışıyoruz anne-babası olarak.
Bu yüzden Çanakkale’deyiz.
Belleğine Çanakkale ruhu işlenmemiş bir gençten gelecek adına umut beklemek boş bir hayal. Bu gün başımıza gelenlerin pek çoğu, milli ruhtan yoksun iskeletlerden geliyor.
Ben onlara yürüyen iskeletler diyorum.
Milli ve manevi ruhtan yoksun bedenlerin iskeletten ne farkı var?
Türk evladı önce şehit ruhlarıyla tanışmalı ki, vatanın milletin kadrini bilsin!
İşte, 57. alay şehitliği:
Memleketin tüm yetişmiş evlatları, doktorları, mühendisleri, hukukçuları daha okullarını bitiremeden Çanakkale cenginin ortasında bulmuşlar kendilerini. Okullarını, yavuklularını, anne babalarını oralarda bırakıp vatan savunmasına koşmuşlar.
Hepsi burada, bu topraklarda şehit düşmüş.
Göz yaşlarımızla onların huzurundayız.
Elliyedinci alayın şehitleriyle beraberiz.
Mustafa’ya bunları anlatıyorum.
O’na bu vatanın kolay kazanılmadığını ancak şehit ruhlarıyla konuşarak anlatabilirdim.
Bunu yapıyoruz şimdi.
O da büyük bir duygu yoğunluğu içinde bizi dinliyor.
Vatan toprağının her zerresi şehit kanlarıyla sulanmış.
Şehit ruhlarının ortasında gezinirken orada gördüğüm manzara bana ümit veriyor.
Başı açık,  kapalı, modern giyimli, tesettürlü genç kızlar, hanımlar, yanlarındaki anne-babalar, eşler, yavuklular.
Hepsi aynı ruhun peşindeler.
Modern giyimli bir genç kız, bir şehit mezarının başında cep telefonuyla konuşuyor:
“Anne, dedemin mezarını buldum. İşte, şimdi tam onun başındayım…”
Gözlerim yaşarıyor. İnsanı nesilden nesile besleyen ruh, işte bu ruh!
Bu ruhu bedenimizden almadıkça bizi yok edemeyecekler!
Buna, şehitler tepesinin ortasında bir kez daha iman ediyorum…
Çanakkale şehitlerinden Güneydoğu şehitlerine uzanan bir vatan coğrafyası içindeyiz.
Onlar da Çanakkale arslanları gibi yurtlarını koruma uğrunda şehit düştüler.
Hepsi genç fidanlar!
Kimisi arkasından vuruldu, kimisi kahpe tozaklarla yok edildi!
Çanakkale şehitleri ile Güneydoğu şehitleri arasındaki fark şu:
Birisi iki siper arasındaki savaşta şehit düştü, öteki sipersiz bir savaşta; kendi toprağındaki bir vuruşmada arkadan vurularak!
Burada parçalanmış cesetler veriliyor toprağa.
Vatan parçalanmasın diye vuruşanların temiz ve pak bedenleri.
Çanakkale arslanları bize bu vatanı yeniden kazandırdı.
Güneydoğu arslanları bu vatanın bölünmemesi için çarpışıyor.
Şehit ruhları önünde saygı ile eğiliyorum.
Çanakkale, Sarıkamış, Dumlupınar….
Ve niceleri…
Hepsi vatan için!
Çanakkale şehitleri arasında gezinirken şunu düşündüm:
Bu topraklar kolay kazanılmadı ki, kolaylıkla verilsin.
Varsın, haini içerden olsun; ne yazar!
Şehit ruhları çocuklarımızın belleklerinde gezinirken…
O aziz ruhlar an be an bizi gözetlerken…
Kimin haddine bu vatanı bölmek!

Hiç yorum yok: