9 Haziran 2011 Perşembe

BİZİM SAĞLIK BAKANI!


Aynı şehrin insanıydık ama, O’nunla hiç tanışmadım.
Babası MSP milletvekiliydi, biz Adalet Partili’ydik.
Farklı siyasi kulvarlarla olduğumuz için birbirimize sempati beslediğimiz söylenemezdi. O yüzden babasıyla da tanışıklığım olmadı.
Zaten, ben o yılların çoğunu Ankara’da geçirmiştim.
O’nu, gençlik yıllarımda, Erzincankapı’daki mandıracı dükkânlarından kadayıf alırken birkaç kez görmüşlüğüm var, o kadar.
Gençliğini hatırlıyorum.
Yine gözlüklüydü, müşterilere karşı saygılı ve nazik bir hali vardı.
Terbiyeli bir çocuktu.
İyi bir esnaftı diyebilirim.
Baba mandıracı olduğu için “yoğurtçu mebus” diye anılırdı.
O’nun da iyi bir insan olduğunu sonradan öğrendim.
Oğul, büyümüş, doktor olmuş, sonra doçent, profesör…
AKP hükümetinde Sağlık Bakanı olarak karşımıza çıktı.
Bakan olduktan sonra Menzil cemaati müridi olduğu da yazılıp çizildi.
O’nu o cemaate mensup olanlardan soruşturdum; doğruymuş. Aralarındaki kardeşlik hukukunu “gecenin bir yarısında evine gidip, yer döşeğinde yatacak kadar ihvanız (kardeşiz)” diyerek tarif ettiler.
İnanç meselesidir, işin burasına karışmam.
Fakat bir olayda, O’nun insani meziyetlerinin, gençliğimde tanıdığım o naif, saygılı gençten farklılaşmış olduğunu acı ile müşahede ettim.
Bu olayı anlatmak istiyorum:
Erzurum’lu bir hemşehrimiz vaktiyle trafik kazası geçirmiş, ayağı kırılmış, kangren olma noktasına kadar gelmiş, yapılan ameliyatlarla geçici iyileşme sağlanmış, sonradan kangreni nüksetmiş.
Hemşherim önce Bolu Devlet Hastanesine başvurmuş.
Doktorlar “bu ayağın hemen kesilmesi lâzım, aksi halde ölürsün” demişler.
Hemşehrim, panikle beni aradı.
Ben o zaman devlet görevindeyim. Bütün mekanizmaları harekete geçirerek bu hemşehrimi kurtarmak için yoğun bir gayret gösteriyordum.
Tek çare, ihtisas hastanesi olan İstanbul Baltalimanı Kemik hastanesinde ameliyat edilmesiydi. İyileşme ümidi ancak bu ihtisas hastanesindeki ameliyat ve tedavisine bağlaydı.
Önce Hastane Başhekimini aradım. Ameliyattaymış, yardımcısıyla görüştüm.
Boş yatakları yokmuş, alamıyacaklarını söylediler.
Ben de “hemşehrimizdir” diye bir ümitle Sağlık Bakanı’na ulaşmak istedim.
Özel kalemine durumu anlattım, hayati bir mesele olduğunu söyledim, görüşmek istediğimi belirttim.
Ancak görüştürülmedim.
Son çare olarak bu durumu kamuoyuyla paylaşarak bir sonuç elde etmeyi düşündüm.
Hürriyet’in usta yazarlarından Yalçın Bayer’e durumu ilettim.
Ertesi gün Hürriyet’te bu yazı çıktı; bunun üzerine de Bakanlıktan aranmaya başlandım.
Bakanlık bürokratları hastanın Baltalimanı Kemik Hastanesine kabul edileceğini bildirdiler.
Hasta ameliyata alındı, bacağı kesilmekten kurtuldu ve şimdi mutlu bir şekilde hayatını sürdürüyor.
“İnsani meziyet” yönünden Bakan bu olayda benden ve adını açıklamadığım hastadan olumsuz bir not almıştı. Benim notum sıfırdı.
Bakanı kibirli davranışları ve insanlara üstten bakışı dolayısı ile birçok kişi gibi ben de sevmiyordum.
Halâ da sevdiğimi söyleyemem.
Çünkü bu olayı unutamıyorum.
Şimdi gazetelerden okuyorum ki, AKP hükümeti kurarsa bu zat yeniden Bakan olacak ve Refik Saydam’ın rekorunu egale edecek!
Başarılarına sözüm yok. İyi işler yaptı.
Ama sözünü ettiğim insanlık sınavında sınıfta kaldı.
Menzil tarikatının insana bakışı nasıldır, bilemem.
Bizim bakanın insana bakışındaki arıza düzeldi mi, düzelmedi mi onu da bilmiyorum.
Madem “en uzun süreli Bakan” ünavanına kavuşacak.
“Merhametli, erdemli, alçak gönüllü insan” sıfatını da ünvanına eklese fena olmayacak.

Hiç yorum yok: