8 Mayıs 2011 Pazar

DEVLET, DEVLET OLMAKTAN ÇIKARSA!...

Çok kısa ve özlü tanımıyla devlet; halkına adalet ve refah dağıtan, vatandaşlarının özgürlüğünü ve güvenliğini teminat altına alan büyük bir organizasyondur.
Aristoteles der ki “Kendi gözlemlerimiz bize, her devletin iyi bir amaçla kurulmuş bir topluluk olduğunu söyler.”
B. Spinoza da şöyle der: “Devletin görevi, vatandaşlarının güvenlik içinde fikir ve bedenen yeteneklerini geliştirmesini, akıl ve idrakinden faydalanmasını sağlamak olmalıdır; çünkü devletin hakiki gayesi hürriyettir.”
Montesquieu, kanun, nizam ve asayişi, devletlerin vasıflarını ölçecek üç temel unsur olarak görür.
Hz. Ali, bir devletin devamının ve bekasının ancak adaletle mümkün olabileceğini söyler.
Bismark, büyük ve ciddi bir devletin parti görüşlerine göre idare edilemeyeceğini savunur.
Pliniy’e göre, “Devlette olduğu gibi, insanda da en kötü hastalık, kafadan başlayandır.”
John Stuart Milli’ye göre, “Bir devletin değeri, onu meydana getiren kişilerin değerine eşittir.”
Bütün bu özlü sözlerden sonra Lord Byron idare edenleri de, edilenleri de şu hüküm cümlesiyle uyarır:
“Bir devleti kurmak için bin sene ister, yıkmak için ise bir saat kâfidir.”
Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Osmanlı İmparatorluğu’nun bakiyesi olarak kuruldu. Kuruluş felsefesi, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne dayanır ve temel unsurlarını ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet oluşturur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ömrü 600 yıl sürdü. Üç kıt’ada 19 milyon kilometre kareye hükmeden bu imparatorluk, muhteşem bir devrin en son padişahı Kanuni’nin haremindeki Rus asıllı bir cariyeye duyduğu zaafın ektiği tohumlarla önce duraklama dönemine, sonra gerileme dönemine, en sonunda da çöküş dönemine girdi. Şu günlerde seyretmekte olduğumuz Muhteşem Süleyman dizisinde beni en çok üzen sahne, Hürrem Sultan’ın Selim’i dünyaya getirmesi, (ki bu padişah Sadabad eğlencelerine dalarak Osmanlı’yı duraklama dönemine sokmuştur) Şehzade Mustafa’nın da ileriki yıllarda babasının emriyle boğdurulacak olmasıdır! Bu diziyi hep bu ürkütücü gerçekle izliyor ve adeta kahroluyorum!

- Alıntılanan metni gizle -

Devlet adamları zaaflarına teslim olmamalıdır! Tarihin bize öğrettiği en çıplak gerçek budur!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemi kahramanlar nesline dayanır. O neslin başında yedi düveli alt ederek halkına güzel bir vatan, bağımsız bir devlet armağan eden O muhteşem Türk, Gazi Mustafa Kemal Paşa vardı. Bu gün, bu cennet vatanda o kahramanlar neslinin sayesinde yaşıyor ve onlara olan tükenmez minnet borcumuzu göğsümüzün hür nefesiyle bir kere daha  haykırmak istiyoruz!
Devirler geldi, devirler geçti. Ülkemiz, zaman zaman müdahalelere, toplumsal çalkantılara sahne olsa da hem özgürlükler açısından, hem refah ve kalkınma açısından büyük mesafeler katetti. Toplu iğne bile yapamayan Türkiye bu gün uçak yapar hale geldi. Başta AB ülkeleri olmak üzere 80 ülkeye gelişmiş sanayi ürünleri ihraç ediyoruz. Türkiye 1970’li yıllardan beri kalkınmış en ileri 16-20 ülke arasında yer alıyor. Bu, geçmiş iktidarların da izlerini taşıyan ulusal bir birikimdir; AKP bunu tek başına sahiplenemez!
Anlaşılmaz bir yönetim zaafiyeti ile karşı karşıyayız. Bu zaafiyet çeşitli alanlarda devleti teslim almış durumda. Devlet, iyi idare edilmiyor. Kötüye doğru, kaosa ve bölünmeye doğru bir gidiş var. Bunun da müsebbibi, son dokuz yılda iktidarı elinde bulunduran AKP iktidarıdır!
Şimdi bakalım;
Adalet ne durumda?
“Sizi buraya tıkan kudret böyle istiyor!” diyen hakimin sözlerini işitir gibiyiz!
Masuniyet karinesi mi? O da ne? Adamlar “suçum ne?” diyerek ve bu masum sorunun cevabını alamıyarak üç yıldır tutuklu!
Seyyar mahkemelerde hainler beraat ettirilirken, sabitlerinde “tek suçum vatanımı sevmek” diyenler yargılanıyor!
Özgürlükler?
Korku toplumu olduk. Telekulaklarla dinleniyor, gizli kameralarla röntgenleniyoruz! Bel altı vuruşlarla parti liderleri değiştiriliyor!
Güvenlik mi? Dillerde dolaşan tekerleme şu:
“Dış güvenliğimiz NATO’ya, iç güvenliğimiz FETO’ya emanet!”
Hastalık kafadan başlamış; biri “açılım” diyor ülke karışıyor, diğeri “iyi şeyler olacak” diyerek kafamızı karıştırıyor!
Dağın ve İmralı’nın temsilcisi bayan da “Kötü şeyler olacak!” diyerek etrafa korku salmaya devam ediyor!
Lâiklik mi? En inançlı savunucusundan bile mevzi kaybetmiş olduğu için “ne hali varsa görsün” durumunda.
Birileri Anayasadan Türklük kavramının çıkarılmasını istiyor, özerklik istiyor, öz savunma birlikleri istiyor, iki dilli, iki bayraklı devlet istiyor.
Peki, Devlet nerede?
İmralı ile masada!
İşte burası zaaf noktasıdır!
Teröristle masaya oturursanız, terörün buyruklarına teslim olursunuz!
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü durum ne yazık ki budur!
Erdoğan "Amerika'nın düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi; Diyarbakır işte bu proje içinde bir yıldız, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım." diyordu.
Başardınız.
Başardınız da, ülkeyi ne hale getirdiğinizin farkında mısınız?

Hiç yorum yok: