19 Mayıs 2011 Perşembe

HAVADAN SUDAN…


            Ankara Üniversitesinin 100. yıl salonunda “havadan sudan” bir toplantı.
            Su Yönetimi Enstitüsü’nün açılış törenindeyiz. Aslında çok önemli bir toplantı. Su meselesi konuşuluyor. Dünyanın ve insanlığın en önemli meselesi.
            Rektör Prof. Dr. Cemal Taluğ, ince bir espri ile şöyle diyor:
            “Seçimler yaklaşıyor, meydanlar seçim konuşmaları ile inlerken, biz burada havadan sudan bir mesele konuşuyoruz.”
            Siyasi tartışmaların seviyesine bakınca, bu çok önemli toplantıyı “havadan sudan” bir toplantı olarak takdim etmek, günümüze uygun bir ironi.
            Ankara Üniversitesi bünyesinde Su Yönetimi Enstitüsünü kurmak 9. Cumhurbaşkanı Demirel’in fikri. Rektöre, “Cumhurbaşkanlığı görevini bıraktığım ilk yıllarda olsa, beni bu enstitünün müdürü yapın diye ısrar ederdim” diyor. Bu sözleri duygulu bir tonla anlatan rektör “Bu enstitünün cansuyu konuşması size çok yakışır” diyerek Demirel’i kürsüye davet ediyor.
            Demirel deyince, “Bir Ömür Suyun Peşinde” koşan adam akla gelir.
            Kendi anlatımından çıkan bu iki ciltlik eseri böyle isimlendiriyor Demirel.
            Hayatı suya adanmış bir ömür.
            Türkiye’nin su hamlesi 1950’li yıllarda Seyhan Barajı ile başlıyor. Dünya Bankasından kredi alınacak, Türkiye’nin 3. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, sonraki yıllarda altıncı halefi olacak, dönemin genç Su Müdürü Demirel’i yanına alarak Amerika’ya uçuyor. İstenen kredi 50 milyon dolar. Amerika’lı uzmanlar “bu kadarı fazla, size 25 milyon verelim yeter” diyorlar. Bu sözler üzerine Bayar “ülkemin itibarını sizlerle tartışmam” diyerek masayı terk ediyor. Özürle başlayan ikinci toplantıda Türkiye’nin istediği 50 milyon kredi böylece temin edilmiş oluyor.
            Ülkenin coşkun sularına kelepçe takarak, suyu biriktirerek çatlamış topraklara hayat vermek, o topraklardan bolluk, bereket ve zenginlik fışkırtmak… Türkiye’nin o günkü hedefi bu. Çünkü, Türkiye o tarihlerde bir tarım ülkesi. Halkının yarısından fazlası tarımla uğraşıyor.
            Sonra Hirfanlı, Keban, Karakaya ve GAP. Yüzlerce baraj.
            Bir ömür suyun peşinde koşan adama Türk halkı “Barajlar Kralı” ünvanını veriyor.
            Demirel’e göre su, varlık alemini oluşturan dört unsurdan biri. Klasik felsefede ateş, hava, su ve topraktan oluşan bu dört unsuru “enasır-ı erbaa” adı verilmiş. Su, bütün dinlerde kutsal sayılmış. İslâmiyette de su, dini hayatın belkemiğidir. Kur’an-ı Kerimin Embiya Suresi’nin 30. ayetinde Yüce Allah “Bütün canlıları sudan yarattık” diye buyurur.
            Secde Suresi’nin 27. ayeti ise mealen şöyledir:
            “Görmediler mi ki, biz suyu çorak araziye sevkediyoruz da, onunla hayvanların ve kendilerinin yiyecekleri ekinleri bitiriyoruz. Görmeyecekler mi?”
            “O’nsuz sekiz gün yaşayın bakalım!”
            “Üç gün yıkanmayın da görün, kokudan yanınıza yaklaşılmaz!”
            “Yiyip içtiğiniz her şeyin kaynağı sudur.!
            “Gelecekteki kavgaların sebebi sudan olacaktır.”
            “Uluslar arası kriterlere göre, ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Türkiye sathına yılda ortalama 642 mm yağmur yağar. Bu, 501 milyar metremikap su etmekte ve 186 milyarı denize akmaktadır. Türkiye, bu sulardan yararlanmaya Cumhuriyetle birlikte başlamıştır. Suyun yokluğu kuraklık, çokluğu bataklıktır.”
            “Suyu iyi yönetmek dünyanın ve Türkiye’nin en önemli meselesidir. O’nun için su yönetimini bilimsel bir metodla ele almamız gerekmektedir.”
            Bunları bir ömür suyun peşinde koşan adam söylüyor.
            Bir ömür topun peşinde koşan adam da biraz ötede hançeresini yırtarcasına bağırıyor:
            “87 yaşındasın, kalkmış CHP’ye şeflik yapıyorsun! Ağır ol da…”
            Bu ülkeye kendi yaşından fazla hizmet etmiş, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yapmış bir insana söylediği lafa bak!
            O’nun ekmeğini yiyerek büyüdü,
            O’nun yaptığı okullarda okudu,
            O’nun yırttığı karanlıklardan aydınlığa çıktı ama,
            Halâ karanlıkta yürüyor.
            Seçime can havliyle asılıyor. Dini kullanıyor, mabetleri kullanıyor, muhatabına mabetler üzerinden yükleniyor:
            “Camileri ahır yapmadınız mı?!!!”
            Cami minaresinden siyaset selâsı vermeye alışmış bu zata en güzel cevabı, torun Gülsüm veriyor:
            “Bu evde beş vakit namaz kılınır, Ramazan oruçları tutulurdu. Hangi vicdan adına bunları söylüyorsun?”
            Kasetler üzerinden de öteki rakibine yükleniyor.
            Kurt kocadı ya…
Çakallara gün doğuyor!

Hiç yorum yok: