16 Nisan 2011 Cumartesi

SEVİNMEDİKLERİM/ÜZÜLMEDİKLERİM


Mehmet Necati GÜNGÖR


Partilerin aday listeleri bize başlangıçta sunu şöylüyor: Önümüzde bir “atanmış”lar listesi var, biz seçmen olarak onları istemeye istemeye oylayarak “seçilmiş” statüsüne yükselteceğiz. Cumhuriyetimizin 87 yılda ulaşabildiği demokrasi skalası ne yazık ki böyle. Halkımız böyle bir dayatmayı içine sindirerek oy kullanıyorsa yapacak bir şey yok!
Partilerin aday listelerini şöyle bir taradım. İçlerinde tanıdık pek çok isme rastladım. İsimlendirerek söyleyecek değilim elbet. İçlerinde layık olanı var, olmayanı var. Hak edeni var, etmeyeni var. “Temayül yoklaması”nda alt sıralara düştüğü halde torpilli kaldıraçlarla yukarıya çekileni de var, hoca üfürüğüyle selametin sahiline ulaşanı da. “Ne ararsan bulunur, derde devadan gayri” hesabı. İşin özünde demokrasi yoksa, karşınıza çıkacak tablo budur!
Gökçek’in “Tükürürüm ben böyle heykelin içine!” vecizesi(!)ni akla getiren isimler yanında, şahsiyeti, bilgisi ve tecrübesiyle kendini toplumda kabul ettirmiş olanları da var elbette. Asıl bunlara yazık! Üfürükten adamlarla, kifayetsiz muhterislerle aynı sıraları paylaşma sıkıntısını yaşayacaklar. Bizim demokrasimiz insan olana bu azizliği de yapıyor!
Beni asıl şaşırtan parti teşkilatlarının pişkinliğidir. “Temayül yoklaması” ile adam yerine konulduklarını sanıp, üfürük operasyonlarıyla hiçe sayılan teşkilatlar. Dikkatle izliyorum. Bir tekinden “çıt” sesi yok! Kalkıp şunu haykıramadılar: “Ey parti liderleri, oynadığınız gölge oyununun ipleri sizin elinizde ama, kuklaları biz olmayacağız. Hadi eyvallah!” Bunu diyemediler. Suskunluklarını sürdürerek, olanları görmezden gelerek pişkinliğe abide diktiler!
Ya şunlara ne demeli; koca koca adamlar, vekillik kapma uğruna (kapma tabirini özellikle kullandım, çünkü özünde seçim yoksa bu bir sıra kapma yarışından öte anlam taşımıyor) belki de kendi bilgi seviyelerinin çok çok altında olan adamların önünde mülakata girip terlemeyi kolayca içlerine sindirebildiler! “Beyler, biz o sınavları çoktan aştık. Siz hangi yetkiyle, hangi bilgiyle beni sınava tabi tutacaksınız. Ben milletin sınavından çıkarak bu sıralara oturmak istiyorum, hadi işinize!” diyebilenine rastlamadık! Bunlar şimdi o ceylan derili koltuklarda oturup millete “vekillik” cakası satacaklar. Yazık bize!
İşin şirazesi çıkmıştır! Böylelikle, demokrasinin de cılkı çıkarılmıştır! Eli sandığa varanlar oylarını kullanacak, varmayanlar hayıflanmalarıyla kalacaklar. Ve bir seçim daha demokrasi (!) tarihimize altın harflerle(!) yazılacak! Ne mutlu Türk seçmeniyim diyene!
“Sevinmediklerim/üzülmediklerim” faslına geçmeden önce, gönülsüz bir seçmen olarak beni çok sevindiren bir hususa değinmek isterim: Bunlardan birincisi, kendisini “mümtaz”  sıfatıyla öne çıkarmak isteyen, ancak bununla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir şahsın çizik yemesine ziyadesiyle çok sevindim, çok mutlu oldum. O’nun gibi birisinin Meclis’te bulunması pek çok kişiyi rahatsız edecekti. Bunu nereden mi anlıyorum?; çizik yemesine sevinenlerin çokluğundan! Ancak,  sırf narsist duygularından hareketle de olsa hiçbir adayın söyleyemediği “siz kimsiniz ki beni sınava tabi tutacaksınız!” üstten bakışıyla AKP’nin sınav komisyonlarını paylamasından dolayı elbette kendisini kutluyorum.
Gelelim; sevinmediklerime/üzülmediklerime.
Aydın Menderes’in, Süleyman Soylu’nun, Ramiz Ongun’un referandumda “EVET” için at koşturmalarına ve adaylık sözü almalarına rağmen AKP listelerinde yer bulamamalarına üzülmedim. Bagışlasınlar; bir miktar da sevindim.
İbrahim Tatlıses’e bizzat Başbakan tarafından adaylık sözü verilmesine ve adaylık müracaatının yine bizzat Erdoğan tarafından alınmasına rağmen çizilmesine üzülmedim. Yine de Tatlıses’in Urfa’dan bağımsız olarak seçilmesinin bendenizi memnun edeceğini belirtmek isterim. Hiç tanımama rağmen, Zülfikar İzolun da. Zira bunlar AKP’yi Urfa’da zora sokacak isimler. Başarıları Tayyip beyi üzdüğü oranda birçoklarını mutlu edecektir.
TÜRKİYE’YE FRANSIZ KALMAK
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Konseyi’nde yaptığı konuşmanın içeriği özellikle AB ve ABD çevrelerinde deprem etkisi yaratmıştır. Bu konuşma daha çok su kaldıracak, iç ve  dış yansımaları olacaktır.
Başbakanın konuşması hamasetle kanı kaynayan Türk seçmeni üzerinde elbette olumlu etki yaratmıştır. “İkinci one-minut” modundaki bu konuşma sandıkta AKP oylarını bir miktar artıracak olsa da, dışta Tayyip beyin başını iyiden iyiye derde sokacak gibi görünüyor.
Tayyip bey her zaman olduğu gibi burada da sinirlerine hakim olamayıp “Kasımpaşalı “ raconunu konuşturmuş. Fransız parlamenterin sorusuna karşı anlamını sadece bizim bilebileceğimiz argomuzu kullanmaktan kaçınmamış. “Belli ki Türkiye’ye Fransız kalmışsınız” sözlerinin anlamını Avrupa basını halâ çözmeye uğraşıyor.
Libya bağlamında söylediği sözler ise ortadoğuyu yeniden dizayn etmek isteyen ABD’nin hoşuna gitmeyecektir. “Senin eşbaşkanlığın buraya kadar mı?” sitemi de belki bu hoşnutsuzluğa eşlik edecektir.
Daha neler görüp duyacağız, kimbilir!

Hiç yorum yok: