28 Haziran 2010 Pazartesi

KAPI GİTMİŞ, TOKMAĞINI ARIYORLAR!

İşin rengi belli oldu.
Kimilerinin ağzındaki bakla ıslandıkça ıslandı;
Sonra bakın, ne çıktı ortaya:
“Teröristbaşı ile müzakereye oturun!”
Kim oturacak?
Devlet, ya da onu temsilen iktidar yetkilileri.
Oturmadılar mı yani?
Teröristbşının ayağına adamlarını gönderip, ne istediğin somadılar mı?
“Burada çok sıkılıyorum, yanıma arkadaş gönderin”
Başüstüne diyip bu isteğini yerine getirmediler mi?
Mekanını genişletmediler mi?
Odasına tv koymadılar mı?

O 100 sayfalık yol haritası neyin nesiydi?
Şu nda hangi bakanlığın kasasında saklanıyor?
Niçin açıklanmıyor?


***
İktidar açıklamıyor ama, bakın onlar niyetlerini ilan ettiler bile:
“Apo’ya özgürlük, yerel özerklik.”
Siz hangi açılımı yaparsanız yapın, tek istedikleri bu.
Niyetleri APO’yu başbakan yardımcısı yapmak.

Önce affını sağlayacaklar, sonra PKK’ya parti kurduracaklar, sonra da koalisyon ortaklığı ile (belki federasyon), bebek katili terörist başbakan yardımcısı olacak!
Gördükleri rüya budur!
Nazlı Ilıcak’ından, Cüneyt Ülsever’ine kadar liberal geçinen “liboş”ların hararetle savundukları mesele gelip buraya dayandı işte.
Bu ülke o kadar sahipsizse olur.
Ama bu ülke sahipsiz değil!
Milyonları var bu ülkenin; milli birlik ve bütünlüğe inanmış. Kardeşlik hukukunu içine sindirmiş. Birlikte yaşama azmini her şeye rağmen koruyan.
Kalleş kurşunların yıllardır bozamadığı bir hukuktur bu.

Bu hukuku mu bozacaklar?


***
Bakın; bu iktidar ilk günden bu oluşumun temellerini attı ama, hafızamız balık hafızası olduğu için olup bitenleri hatırlamakta güçlüğümüz var.
“İkiz andlaşmalar”dan söz ediyoruz.
SEVR’in, yırtılıp tarihin çöplüğüne atılmasını bir türlü içine sindiremeyen batı, yıllardan beri Türk milletinin geleceğine mayın döşeme iştahını sinsice sürdürüyor. Türk’ün her ayağa kalkışında “Osmanlı” kabusuyla irkilen ve yeni Türk devletinin barışçı tavrını daima şüphe ile karşılayan Avrupa, bu defa kendi oluşturduğu Birliğe, bu coğrafyanın doğal bir parçası olan Türkiye’yi almamak için binbir bahaneye sığınıyor ve önümüze akla hayale gelmedik barikatlar koyuyor.

Bu iktidarın işbaşına geldiği günlerde Meclisimizden sessiz sedasız geçirilen “Ikiz Yasalar” işte bu tezahürlerin uzantısı olarak milletimize dayatıldı. Şimdi o yasalardan aldıkları güçle birileri özerklik talep ediyorlar.

Bu yasalardan biri, “Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Sözleşmesi”dir. Bu sözleşmenin 1. maddesinin 1. ve 3. bentleri bütün halkların kendi kaderlerini tayin hakkına sahip olduğunu, bu hak vasıtasıyla kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebileceklerini; ekonomik, sosyal, siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebileceklerini, ayrıca sözleşmeye taraf bütün devletlerin bu hakkın gerçekleştirilmesi için çaba göstermekle yükümlü olduğunu belirtiyor.

Diğer sözleşme de “Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi”dir. kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabileceği, sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir şekilde yoksun bırakılmayacağı hükme bağlanıyor.

Şimdi; bu sözleşmeleri geliniz “özerklik” talepleriyle yanyana koyup ülkeyi yönetenlere soralım:

Meclisten sessiz sedasız geçirdiğiniz bu anlaşmaların nereye varacağını, hangi hedef ve gayelere hizmet edeceğini hiç düşünmediniz mi?

Bu ülkenin bu konulara kafa yormuş, bilgili ve düşünen beyinlerine danışmayı hiç mi akıl etmediniz?

Bir mahalle bakkalı bile sözleşme imzaladığı kişinin geçmişteki sicilini irdelerken, bu ülkeyi yönetenler muhataplarının geçmişteki sicillerini bile bile bu tuzağa nasıl düşerler?

Malatyalı’nın dediği gibi;
“Kapı gitmiş, tokmağını arıyorlar!”
Ama, yağma yok.
Tokmak bu milletin elindedir. Kapıyı onlara bırakmayacağız!

Hiç yorum yok: