Bilge siyasetçimizin “Siyasette bir hafta uzun bir zamandır” sözünü hatırlayarak şu kaset meselesini bir de biz irdeleyelim.
Baykal’a yapılan bu hareket, her şeyden önce kahpece planlanmış, alçakça bir “bel altı vuruş”tan başka bir şey değildir. Büyük hedefleri vardır. Esasen biz bu büyük hedefi, okyanus ötesi gücün dizayn edip bu iktidar döneminde uygulamaya koyduğu küresel bir planın bölgesel uygulaması olarak görüp okuyanlardan olduğumuz için Baykal’ın başına gelen bu olayı abartılı bir şaşkınlıkla karşılamadık.
Böyle bir şeyin olabilme ihtimali çok yakındı ve oldu.
Geçerli sebepleri vardı:
Okyanus ötesinden bakıldığında; Baykal, bu iktidarın rejimi dönüştürme çabalarına karşı mili duruşu sergileyen etkili bir siyasi figürdü, öncelikle alt edilmesi gerekirdi. Bunun birinci virajı O’nun istifaya zorlanmasıyla dönülmüş oldu. İkinci virajda CHP’nin Baykal kadar güçlü olmayan bir genel başkanla zayıflatılıp, arzulanan “uslu davranış” sınırına çekilmesi hamlesi vardır ki, bunu 22 Mayıs’tan sonra göreceğiz.
Umarım, CHP delegasyonu buna izin vermeyecektir.
Baykal dönsün mü?
Genel Başkanlığa geri dönmemeli, ama güçlü bir figür olarak partisinin biraz daha tepesinde bir yere oturtulmalı. Yani, Willy Brandt örneğinde olduğu gibi CHP’nin onursal başkanı olarak kalıp, Kılıçdaroğlu gibi güçlü, azimli ve halkın da tasvip ettiği bu genç adamla yoluna devam etmeli. Partisini daha da güçlendirerek daha güçlü bir muhalefetin, belki de iktidar olmanın yolunu açmalı. Bu ikiliyi referandum ve seçim meydanlarında el-ele, kol kola görmek bu iktidarın ve onun hamisi olan okyanus ötesi gücün kabusu olacaktır!
Bu kirli tuzağın arkasında ne olduğunu görmeye devam edelim:
Öncelikle Anayasa referandumu vardır. İktidar, uzun zamandan beri ısrarla kendine göre bir Anayasa ve bu Anayasa’nın içinde kendine göre bir adalet mekanizması yaratmanın peşindedir. Bunun ilk raundu, Çankaya’da oturan zatın da beklenen atraksiyonuyla tamamlanmıştır.
Gündem, bu olayla öylesine değiştirilmiştir ki, daha düne kadar yoğun bir siyasi tartışmanın konusu olan Anayasa meselesi unutulmuş; bu kaset olayı konuşulmaya başlanmıştır. Bakın, Anayasa’yı konuşan yok. Ortalık Baykal kasetiyle çalkalanıyor.
O sinsi güç bunu hep yapıyor. Bir yolunu bulup gündemi değiştirebiliyor. Emellerine ulaşabilmek için de böylece kahpece tuzaklar kuruyor. Hatırlayalım; yasaklı bir adamın yolu hangi yönetemlerle temizlendiyse, 27 nisanda yüksek perdeden çıkan ses 28 nisanda nasıl susturulduysa, Baykal da öyle susturulmak istendi.
Bunun arkası gelecektir. Nitekim, Baykal da aldığı duyumlara göre bunu söylüyor. Kaset endüstrisi başkaları için de imalata devam edecektir. Sırada, başka siyasi figürlerin ve bazı yargı mensuplarının olduğu söyleniyor.
Sıra sıra konulmuş tuzaklardan atlayarak demokrasiyi ve Cumhuriyeti kurtarmaya çabalıyoruz.
Son söz olarak şunu söylemeliyiz: Bu kirli tuzakların arkasında olan mahalli güç (Okyanus ötesini kastetmeden) başkalarını şantajlarla yola getirmeyi umarken, kendi ayağına kurşun sıktığının farkında değil! Yakında onun da topalladığını, belki de yürüyemez hale geleceğini hep birlikte göreceğiz.
Zulüm payidar olmaz!
ÇIĞLIK MAYIS SAYISI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder