Siyasi hayatımızdan bir yıldız daha kaydı.
Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan 27 Şubat 2011 tarihinde saat 11.40’da, tedavi altında bulunduğu Güven Hastahanesinde Hakka yürüdü.
Son yarım asra damgasını vurmuş önemli siyasi aktörlerden birisiydi.
Kurduğu partiler kapatıldı, hapse atıldı, yasaklar konuldu ama O bildiği yoldu inatla, azimle yürümeye devam etti.
Partisini tek başına iktidar yapamadıysa da, koalisyonun büyük ortağı olarak Başbakanlık koltuğuna oturmayı başardı.
Hükümet olduktan sonraki en önemli icraatı “havuz sistemi” idi. Bunda başarılı oldu ve hazineyi önemli bir faiz yükünden kurtardı. Memur maaşlarına en büyük zam onun Başbakanlığı döneminde gerçekleşti. Esnaf ve çiftçi halinden memnundu.
Sincan’daki o malum toplantı ve Başbakanlık konutunda tarikat şeyhlerine verdiği iftar yemeği sonunu hazırladı ve iktidardan uzaklaştırıldı.
Erbakan, sonradan bunun ABD kaynaklı bir plan olduğunu bir takım belgelere dayandırarak açıklamaya çalıştıysa da değişen bir şey olmadı.
Milli Görüş akımı, her ne kadar “biz o gömleği çıkardık” diyenlerce reddedilse de, hepimiz biliyoruz ki O’nun öğrencileri tarafından O’nun fikirlerinin devamı olarak iktidarını sürdürüyor.
Erbakan, her zamanki nezaketiyle öğrencilerine kızmadı, onları dışlamadı, nasihatlerde bulundu, hatalarından dönmelerini istedi. Ancak, sözünü dinletemedi. Habertürk’ten Belkıs Kızılkaya’ya verdiği son mülakatta söylediği şu sözler dikkat çekicidir:
“Erdoğan benim evladım, talebem, onu severim. Ancak, O, tavsiye ettiğim kitapları okumak yerine Pekoss Bill okudu ve ülkeyi bu hale getirdi.”
Erbakan’a göre ülke bu iktidar döneminde askeri vesayetten kurtulayım derken ABD vesayetine kapılıp gitti. “Büyük İsrail” emellerini gerçekleştirmek ve Ortadoğu’yu kendine göre şekillendirmek için ABD bu iktidarı destekliyor ve ara sıra da “bak, ben seni bunun için iktidar yaptım. Sözümden çıkarsan sen bilirsin!” yollu tehditler savurmayı ihmal etmiyor.
Fikirlerine katılır katılmayız, ama şurası inkar edilemez bir gerçek ki, Erbakan vatansever bir politikacıydı. Ülke adına, İslam alemi adına belki uçuk sayılabilecek hayalleri vardı ama, “milli” nitelikli bir politikacıydı. Temsil ettiği akıma “Milli Görüş” adını vermesi bundandı.
Politikada müthiş bir söz ustasıydı Erbakan. Fikirlerini ambalajlamasını çok iyi bilirdi. Konuşmalarını esprilerle süslemeyi ihmal etmezdi. “Bunların yaptığı gulu gulu dansı” sözü bunlardan birisiydi. Fikirlerini benimseyenler O’nu dinlerken mest olur, kendilerini “cihad”ın vecdine kaptırırlardı. Çünkü Erbakan’a göre bu cihada katılmayanlar “patates dininden” olanlardı.. “Patates dininden” dedikleri ise sırf mizah adına O’nu dinlemekten zevk alır, bunun keyfini yaşarak ayrılırlardı huzurundan.
Türk Haberler Ajansı’nın Doğu İlleri Bölge Müdürü iken, Erbakan’ın 1973 seçim gezisini izleme görevi verilmişti bana. Diğer gazeteci arkadaşlarla çok neşeli bir gezi olmuştu bizim için. Uçuk hayallerini tartışırdık aramızda. Ağır Sanayi hamlesinden söz ediyor, “Yüz bin motor, yüz bin tank yapacaklarını söylüyordu” Hayali fabrika temelleri o günün basınında sıkça yer alıyordu. Hatta CHP Erzincan Senatörü Niyazi Ünsal memleketinde atılan ve üzerinden aylar geçtiği halde el vurulmayan o temellerden birini arabasının bagajına koyup Ankara’ya kadar götürmüş ve TBMM bahçesinde gazetecilere teşhir etmişti.
Türkiye belki yüz bin tankı yapamadı ama, sonradan kurulan Savunma Sanayimiz çok büyük atılımlara imza attı. Türkiye kendi uçağını, kendi silahını yapar hale geldi. Şimdilerde insansız hava aracının son çalışmaları yapılıyor. Önümüzdeki aylarda sınırlarımızı teröristlerden bu uçakların verdiği istihbaratla koruyacağız. O gün için bunlar da “uçuk” görülebilecek hayallerdi ama bir bir gerçekleştiğini gururla izliyoruz. Hiçbir başarı hayal kurmadan gerçekleşmiyor. Umarız, bir gün Erbakan’ın “yüz bin tank” hayalini de, “ağır sanayi hamlesi” hayalini de görmenin mutluluğunu yaşar milletimiz.
Erbakan’ın vefatıyla siyasi hayatımız bir rengini kaybetti. O renk, ilerlemiş yaşına rağmen parıltısını hiç kaybetmedi. Kendisini “muhteris” olmakla suçlayanlara, “bu yaşta genel başkanlık mı olurmuş” diyenlere hep o bilinen cevabı verdi. “Cihadın yaşı olmaz!” O’nun cihadı siyonizme ve batıya karşı bir cihaddı. İktidardaki takipçilerinin gün gelip siyonistlerin elinden “Cesaret Ödülü” alacağını bilseydi O Pekoss Bill dergisini ellerinden alıp yırtmaz mıydı?
Erbakan’a rahmet diliyorum. Sevenlerinin başı sağ olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder