Amca yeğen çıkmışlar medyanın karşısına; biri gazeteye, diğeri tv programcısına hezeyanlarını sergiliyorlar.
Amca “abimi zehirlediler. Çünkü öldüğünde ağzından köpükler çıkmış, onu da bir koruması görmüş.” diyerek böyle bir ölümün ancak zehirlenme ile olabileceğini iddia ediyor. Başka delili yok. Jöleli sunucu ısrarla soruyor ama ağabeyini kimin ya da kimlerin zehirlemiş olabileceğini söyleyemiyor. Yani, müpheme dalış yapıyor.
Yeğen de ülkenin yüksek tirajlı bir gazetesine “Babamı Ergenekon öldürtmek istedi” demeye getiriyor ve dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterini hedef gösteriyor.
Paşa önce kendisini arayıp bunun ne demek olduğunu soruyor, o da “sözlerim yanlış anlaşılmış” kıvırtmasına sığınıyor. Sonra kanallar peşine düşüp, gel bu iddianı muhatabınla tartış dendiğinde de sıvışıp ortadan kayboluyor.
Babaların sırtından şöhret devşirme merakını iyi bildiğimiz için yeğeni bu hezeyanıyla baş başa bırakıp, amcanın durumuna bakalım:
Kendisi Türkiye’nin saygın bir üniversitesinden yüksek mühendis diploması ile mezun olmuş, uzun yıllar milletvekilliği ve içişleri bakanlığı yapmış bir zat.
Aynı zamanda mürit!
Zahit Kotku’nun müridi.
Bakın, bundan bir süre önce Hürriyet gazetesine verdiği demeçte neler söylüyor:
“`Uçakla Ankara`ya gidiyordum. Uçakta bir sarsıntı oldu. Hemen şeyhim M. Zahit Kotku`ya rabıta yaptım. Sonra Ankara`ya vardım, şeyhimi ziyaret ettim. Şeyhim bana `Nasıl uçakta çok mu sarsıntı oldu?` diye sordu.”
Kafa, bu kafa.
Bu kafa ancak hezeyan üretebilir ki, o da bunu yapıyor.
Gelelim, bu rabıta olayının İslam açısından ne anlam ifade ettiği meselesine; buna bakın ilahıyatçılar ne diyor:
“Bir müslüman`ın gözünü yumarak hayaline getirdiği şeyhinden dilekte bulunması, ondan yardım istemesi, yani rabıta yapması, istimdat eylemesi, asla caiz değildir. Kur`an-ı Kerim bu türlü yakarışları şirk sayar ve şiddetle yasaklar.
Her namazda okuduğumuz Fatiha Suresi`nde de `Ancak sana kulluk eder, ancak senden (manevi) yardım isteriz` diye dua ederiz. Çünkü Allah böyle emrediyor.
İslam öncesi Allah`a şirk koşma da, Allah ile aralarına birtakım vasıtalar koyarak, o aracılara yalvarıp yakarmaları, onlardan yardım istemeleri şeklinde oluyordu... İslam`da, manevi derecesinde ne olduğu bilinmeyen şeyhe rabıta yapıp ondan yardım istemek şöyle dursun, Hz. Peygamber`den bile yardım istenmez. Peygamberimiz`e asla dua edip `Bana şöyle veya böyle yardım eyle` diye yalvarma yapılmaz. Manevi dilek yani dua, sade ve sadece Allah`a yapılır. İslam`ın tevhid inancının tabii gereğidir budur.
Böyle güçleri varsa... Şeyhlerin ve evliya kabul edilen kimselerin eğer böylesine tasarruf etme, yani dünyada dilediklerini yapma yetkileri varsa, bu büyük bir imkandır. O zaman da bu İslam dünyasının şu perişan ve sefil haline neden son vermiyorlar?”
Bu sözün üstüne ne söylenebilir ki!!!
“Allah’ım aklımıza ve imanımıza mukayyet ol!”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder