Sözün aslı böyle değil elbette. Benim gibi tarama özürlüleri gücendirmemek için “Takke düştü” diye başlayan o cümleyi kullanmadım. Ha takke, ha maske. İkisi de düşünce gerçek ortaya çıkıyor ya ona bakalım.
Evet, düşen iktidarın takkesidir. Onu İmralı’daki mahkûm düşürdü.
Meğer kendisiyle çoktan pazarlığa oturulmuş da milletin haberi yok!
Avukatları aracılığı ile bu durumu açıklamasaydı, birileri hala “bunlar iktidarı yıpratmak için öne sürülen varsayımlar” tezini işlemeye devam edeceklerdi.
Bir demokrasi ve özgürlük türküsü tutturmuş gidiyorlar. Ne menem demokrasiyse üstünde hep “zata mahsus” damgasını görüyoruz.
O’nun kitabı Silivri’de başka, İmralı’da başka okunuyor.
Kalem tutan ele bir daktilo bile verilmezken, silahından kan damlayan katile dizüstü bilgisayar sunuluyor. Canı sıkılmasın diye arkadaş, odasına televizyon, herhalde bazı üst düzey bürokratlarla yaptığı görüşmelerde kullanılmak üzere uygun bir toplantı masası.
Öyle anlıyoruz ki PKK’nın eylemsizlik kararının altında büyük bir pazarlık yatıyor. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre yapılan gizli görüşmeler sonunda İmralı’dan Kandil’e “silahları 20 Eylül’e kadar susturun!” emri gitmiş.
12 Eylül’de sandıktan evet oyları çıkarsa bu pazarlığın sonuçları tek tek ortaya serilecek.
PKK bu kararıyla Hükümete aynen şunu söylemiş oluyor: “Referandum öncesinde bu kıyağımı unutma! Bu süre içinde sana şehit cenazesi göndermeyeceğim. Sen de bu ortamdan yararlanarak evet oylarını arttırmaya bak. Sonrasına birlikte bakacağız.”
PKK’nın son demde dillendirdiği isteklere bir bakalım:
“Operasyonları durdurun.
KCK operasyonunda gözaltına alınan ve tutuklananları serbest bırakın.
Öcalan’ın kamuoyuna sunduğu üç maddelik çözüm çerçevesi temelinde bir müzakere sürecini başlatın ve barış sürecine aktif katılım şartlarını oluşturun.
Ha, bir de yüzde 10’luk seçim barajını düşürün ki, bizimkiler zahmetsizce ve daha çok sayı ile Meclise girsinler.”
Öne sürülen şartlar bunlar. Bunlar samimiyet testiymiş. Tabii, turpun büyüğü heybenin içinde. Şimdiden terennüm etmeğe başladılar bile.
“Demokratik özerklik, ana dilde eğitim, iki bayraklı devlet.!
“Yesen de bu, yemesen de” cinsinden bir menüyü bizi yönetenlerin önlerine sürüyorlar.
Bakalım, hangilerini hazmedebilecekler!
Diyelim ki mideleri kaldırdı; peki buna kim izin verecek?
Devlet dediğiniz sadece iktidardan ibaret değil ki. Bu devletin milleti yok mu, sorumlu kurumları, kuruluşları yok mu?
Herkes susup oturacak mı?
13 Eylül’de sandıklardan evet çıkarsa “millet böyle istedi” diyecekler.
Peki, bu referandum millet tarafından PKK-AKP dayanışması olarak algılanır, muhalefet de bunu böyle işlerse evet oylarının yüzde kaç çıkacağı beklenebilir?
Durun, bu tahmini şu öngörüyle biz yapalım:
“Ezici çoğunlukla HAYIR!”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder