Buruk bir bayram yaşıyoruz. Bir yanda 24 şehidimizin, diğer yanda Van'da yitirilen canlarımızın dağladığı yüreklerle mahzun bir idrakin içindeyiz. Anaların kına yakıp Peygamber ocağına gönderdiği kınalı kuzular kendilerini bu vatan için kurban ettiler. Onlar İbrahimi bir sadakatle, İsmaili bir teslimiyetle bu vatana hizmet ederken vuruldular. Muhammedi bir müjde ile Hakkın huzuruna çıktılar. Başta aziz şehitlerimiz olmak üzere, depremde canlarını yitiren kardeşlerimize sonsuz rahmet niyaz ediyorum. Yakınlarına, sevenlerine ve milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum. Bu duygular içerisinde Kurban Bayramınızı huzur, sağlık, mutluluk ve esenlik dilekleriyle kutluyorum.
Mehmet Necati GÜNGÖR
5 Kasım 2011 Cumartesi
8 Ekim 2011 Cumartesi
BİR VİCDAN ADAMININ ANLATIMIYLA BERRİN MENDERES...
Rasim Cinisli…
O’nu ismen biliyorduk ama, şahsen 1969 yılında tanıdım.
Erzurum’un en genç milletvekili aday adayıydı. O tarihlerde milletvekilleri “hakim teminatı” altında yapılan ön seçimlerle belirleniyordu. Biz de, dönemin gençleri olarak Rasim Cinisli’nin yanında saf tutmuştuk.
AP Milletvekili listesinin ikinci sırasından Meclis’e girdi. 1971 yılında Demirel’le ters düşerek 41’ler hareketine katıldı ve Ferruh Bozbeyli’nin liderliğindeki Demokratik Parti’ye geçti.
Rasim Cinisli, 1960’lı yılların çalkantılı dönemlerinde bir öğrenci lideri olarak toplumun karşısına çıktı.
MTTB o tarihlerde “solcu” diye tanımlanan gençlerin elindeydi.
İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi bu genç adam, iki üç arkadaşıyla birlikte yola koyuldu ve Milli Türk Talebe Birliği’ni demokratik bir seçimin sonunda ele geçirmeyi başardı.
Milli Türk Talebe Birliği, artık sağcıların, yani milliyetçilerin kalesiydi artık.
Rasim Cinisli, MTTB’nin Genel Başkanı olarak ünlendi. Çetin mücadelelerin adamıydı, inandığı dâvâyı ve değerleri kırıp dökmeden savunan bir öğrenci lideriydi.
Her şeyden önce bir “vicdan adamı”ydı. İnsanlara ve olaylara hep bu açıdan yaklaşmıştır.
O, bizim “Rasim Ağabey”imizdir.
İstanbul’a her gittiğimde ziyaretinde bulunur, güzel ve tatlı sohbetlerinden ilham alırım.
Bu son ziyaretimde O’ndan Berrin Menderes’i dinledim.
Sözü fazla uzatmadan Rasim Cinisli’yi dinleyelim: (Bu anlatım Parlamento dergesinde Rasim Cinisli’nin imzasıyla yer almıştır.)
“Türk toplumu Berin Menderes Hanımefendi’yi iyi tanımalıydı… Ne yazıktır ki yeterince tanıyamadı…
Gençlerimizin, özellikle genç kızlarımızın örnek alabilecekleri ideal “Türk hanımefendisi” karakteri varsa o da Berin Menderes Hanımefendidir.
Eşinin idamından sonra Menderes Efsanesi yıllar yılı Türk insanının gönlünde bütün mehabetiyle yaşarken, basının merakına ve kimilerinin beklentisine rağmen Berin Hanım, ailesiyle ilgili acıları kimseye belli etmemiş, sırrını gönlüne gömmüştür. Maruz kaldığı maddi ve manevi sıkıntılarını çoğu zaman çocuklarına bile hissettirmemiştir.
1970’li yıllarda Berin Hanımefendi’yi tanıma onuruna eriştim. Üç oğlu ile beraber siyaset arkadaşlığı yaptım. Sayın Aydın Menderes ile yıllar süren özel dostluğumuz oldu. Bu sebeple Berin Hanımefendi’nin evine teklifsizce gidip geldiğim ziyaretlerimde, “Evladım, Aydın seninle olunca içim rahat ediyor!” diyerek bana iltifat ederdi.
Çocukluk yıllarına döner, Adnan Bey’i ilk gördüğü kolej yıllarını hatırlar… Evliliğe giden görüşme ve konuşmalarını yanakları al al olarak düşünür: “Siyasete girmemeye söz vermişti ama… İşte kader…” derdi.
Büyük oğlu Yüksel Menderes’in vefatında acıyı paylaşmak, taziyede bulunmak için evlerinde bulunuyordum. Benim gibi Demokratik Parti milletvekili birkaç arkadaş daha vardı. Ailenin avukatı olup Yassıada’da merhum Adnan Menderes’i savunan, daha sonra Milli Eğitim bakanı olan Orhan Cemal Fersoy geldi. Baş sağlığı diledi. Teselli edici ifadeler kullandı. Aileyi koruma ve kollama duyguları ile Berin Hanımefendi’ye dedi ki:
—Hanımefendi, bu aileye siyaset iyilik getirmiyor. Merhum Başbakan siyaset uğruna hayatını kaybetti. Yüksel Bey milletvekili oldu, onun da hayatı bu yolda söndü. Allah bağışlasın Mutlu Bey ile Aydın Bey’e izin vermeyin. Onları siyasetten uzak tutun.
Bu temenni belki birçoğunun aklından geçiyordu. Hepimiz pür dikkat, yanan ana yüreğinin ne diyeceğini bekledik. Berin Hanım mendili ile gözyaşlarını sildi. Vâkur bir ciddiyetle Orhan Cemal Fersoy’a bakarak:
—Orhan Cemal Beyefendi, siyaset nedir? Ne için yapılır? Diye sordu. Araya giren sessiz bekleyişten sonra devam etti:
—Siyaset, devlete millete hizmet etmek için yapılmaz mı?
Orhan Cemal Bey cevap vermek zorunda kaldı:
—Evet efendim.
—Beyefendi, bir ana evladını ne için yetiştirir? Vatana millete hizmet etmesi için değil mi?
Orhan Cemal Bey sözün sonunu tahmin etti. Yüzü gerildi. Orada bulunan bizler sözün sonunu merak ederek kulak kesildik. Berin Hanım devam etti. Vâkarlı edasına biraz da celâl katmıştı.
—Beyefendi, ben anayım! Çocuklarımı Vatana, Millete hizmet etsinler diye yetiştirdim. Mutlu ve Aydın siyaset yapmayacak da kim yapacak? Eğer kaderlerinde varsa trafik kazası da olur!’…
Ve sustu.
Hepimiz için zaman durmuştu. Titreyen yürekler bu Türk anasının asaleti karşısında donup kalmıştık.
ORDUMUZ PEYGAMBER OCAĞIDIR!
Aynı gün, belki bir sonraki gündü. Yine taziye evi dolup taşıyordu. Ev kalabalıktı. Hüzün çok büyüktü. Berin Hanım siyah başörtüsünün altına sakladığı gözyaşlarına gömülmüştü. Yanı başında Rahmetli Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun annesi Güzide Zorlu Hanımefendi oturuyordu. Güzide Hanım sözünü esirgemeyen celâlli bir Osmanlı kadınıydı. Rivayet edilir ki bir uçak yolculuğunda İsmet İnönü’nün yüzüne karşı “Oğlumun katili!” diye haykırmıştı. Ne oldu, nasıl oldu ise Güzide Hanım yine celâllendi, yüksek sesle Ordu aleyhine verdi veriştirdi… Bunun üzerine Berin Menderes yüzünü örten başörtüsünü açtı. Güzide Zorlu Hanımefendi’ye döndü, derin bir saygı ile;
—Abla haksızlık etmiyor musun? Diye sordu.
Salondakiler donmuş kalmıştı. Herkes sustu, çıt yoktu. Berin Hanım devamla şöyle konuştu:
–Abla, ordumuz Peygamber Ocağıdır. Allah bu milleti –bizleri– ordusuz etmesin. İçlerinden çıkan üç beş maceracı yüzünden orduya tân edilir mi? Allah ordunun eksikliğini göstermesin. Allah ordumuza zeval vermesin!
Uzun bir sessizlik içinde bu sözleri duyanlar kulaklarına inanamadı. Yanan ana yüreğinden taşan acılarına ve kocası Adnan Menderes’in şehit edilmesine rağmen bu yücelik, bu metânet ve hiç eksilmeyen, vatan – millet sevgisi ile gerçekten abide bir şahsiyet olan büyük ruhlu Berin Menderes’i tarih yazmaz ise bizim için milli bir eksiklik olur. Dilerim eli kalem tutan edebiyatçılar, senaristler, tarihçiler, sosyal ilim erbabı ve namuslu siyasetçiler bu büyük ruhlu Türk anasını anlatırlar: Yaşarken ve öldükten sonra kocasına olan bağlılığını, iradesini, evine, ocağına, çocuklarına gösterdiği ihtimamı… Eşsiz bir ana ve tam bir münevver olan bu Asil Türk kadınını dünyaya tanıtırlar. O mükemmel insanın yanında bulunanlar, tanıyanlar hayatta iken, kaynaklar kaybolmadan Berin Menderes Hanımefendi’yi yazmak ve tanıtmak için seferber olurlar. Bu hizmeti hakkı ile başaranlar kendileri için olduğu kadar toplumumuz, milletimiz için de büyük kazanç sağlamış olurlar.”
Umarız; birileri çıkar, bu mümtaz Türk kadınını bütün yönleriyle, bütün güzel vasıflarıyla gençlere tanıtan bir belgesel, ya da uzun metrajlı bir film yapar.
Berrin Menderes, adı gibi büyük bir Türk kadınıdır.
Mekânı Cennet olsun, nur içinde yatsın…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)